İman tahtasına neşter vurmadan robotik cerrahi bypass ameliyatı

Genellikle açık cerrahi ile yapılan bypass ameliyatlarında, robotik cerrahinin de son yıllarda kalp ameliyatlarında kullanıma girmesiyle hastalar artık daha konforlu bir ameliyat süreci geçirebiliyor. Bypass ameliyatının Da Vinci robotuyla yapılabilmesindeki en büyük avantaj, çok küçük bir kesi ile yapıldığı için iyileşmenin de çok hızlı olması. İstanbul Tıp Fakültesi kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı’ndan Robotik kalp Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. İhsan Bakır, damar tıkanıklığının cerrahi tedavisinde robotik ameliyatların yerini anlattı.

Robotik cerrahide birkaç küçük kesiden vücuda endoskopik bir kamera sokuluyor; cerrah, bu görüntü eşliğinde konsoldaki robot kollarını yöneterek ameliyatı gerçekleştiriyor. Görüntü 16 kat büyütüldüğü için en ufak ayrıntıyı dahi görebiliyorsunuz. Robot kolları insan elinin
yapabileceğinden daha fazla hareket yapabiliyor. Yaklaşık 540 derecelik bir dönüş hareketini robot kollarıyla yapmak mümkün.

Her şeyden önce hasta hızlı iyileştiği için psikolojik olarak da daha hızlı toparlanıyor. Göğüs kemiğini açtığımız açık cerrahi sonrası hasta hem görsel olarak olumsuz etkileniyor hem de sonraki hayatında sürekli olarak bu ameliyatı hatırlaması psikolojisini olumsuz etkiliyor. Ayrıca küçük kesi sayesinde daha az kan kaybı, daha az ağrı, daha kısa yoğun bakım süreci ve hastanede kalma süresi, diğer avantajları arasında. Hastalar 10-15 günde normal hayatlarına dönebiliyor. Hatta ameliyattan sonra evine kendi kendine gidebilecek durumda oluyor.

Örneğin açık ameliyattan sonra en az bir ay araç kullanımını yasaklıyoruz. Bu büyük ameliyatla açılan ve tekrar kapatılan göğüs kemiğinin herhangi bir darbe ile zarar görmemesi gerekiyor çünkü. Tabii ki her hastaya robotik ameliyat yapma şansınız yok. Örneğin bypass’ta hastanın çok yaygın bir damar hastalığı varsa robotik ameliyat yapmak çok avantajlı değil. Hasta seçiminde ilk kriter şayet robotik ameliyatta açık ameliyatla aynı kalitede sonuç alınabilmesidir. Aynı anda 4-5 damarına müdahale edilmesi gereken hastalar, daha önceden geçirilmiş bir akciğer hastalığı ve akciğerin bulunduğu boşlukta yapışıklıklar olan kişiler, kalp zarında yapışıklık olanlar, robotik cerrahiye asla uygun olmayan hastalardır.

ATRİYAL FİBRİLASYON

Atriyal fibrilasyon, felç, kalp yetmezliği ve kalple ilgili diğer komplikasyon risklerini de artırabilen bir kalp ritim bozukluğudur. Klinik uygulamada en sık görülen ve hastaneye yatış nedenleri arasında da ilk sıralarda yer alan önemli bir sorundur. Atriyal fibrilasyonun yaygınlığı yaşla birlikte artar.
Kalbin her atışında önce kalbin iki üst odacığı (atriyumlar), ardından iki alt odacığı (ventriküller) kasılır. Bu kasılmaların zamanlaması sorunsuz olduğunda kanın pompalanması da sağlıklı olur. Kalp kasılmalarının zamanlaması, kalbin elektrik sistemi tarafından yönetilir. Elektriksel uyarı (impuls) ise sağ atriyumda yer alan “sinoatriyal düğüm”de (SA düğüm) başlar. Normalde SA düğüm, uyarıların hızını kişinin aktivitesine göre ayarlar. Örneğin egzersiz sırasında uyarı hızını artırır, uyku sırasında azaltır. Buna “normal sinüs ritmi” denir. Normal kalp, dinlenme sırasında yaklaşık olarak dakikada 60 ila 100 kez atar. Atriyal fibrilasyon durumunda ise elektirik ritmini SA düğüm yönetemez, birçok farklı uyarı bir anda verilerek, atriyumlarda çok hızlı ve düzensiz bir ritim meydana gelir. Bu nedenle de atriyumlar kasılamaz veya kanı etkili bir şekilde pompalayamaz. Atriyumlardaki uyarıların sayısı dakikada 300 ila 600 atımı dahi bulabilir.

Nedenleri:
Atriyal fibrilasyonu tek bir nedene bağlamak zordur. Pekçok durum atriyal fibrilasyona yol açabilir. Bunlar;
Hipertansiyon
Koroner arter hastalığı
Kalp kapağı hastalığı
Kalp ameliyatları
Kronik akciğer rahatsızlığı
Kalp yetmezliği
Kardiyomiyopati
Doğumsal kalp hastalıkları
Akciğer embolisi

Genellikle vakaların yüzde 10’unda, altta yatan bir kalp hastalığı yoktur. Bu vakalarda alkol veya aşırı kafein kullanımı, stres, bazı ilaçlar ve elektrolit dengesizlikleri ritim bozukluklarına yol açmaktadır.

Tehlikeli mi?
Atriyal fibrilasyonun kendisi genellikle hayatı tehdit etmemesine rağmen, bazen acil tedavi gerektiren ciddi bir tabloya yol açabilir. Atriyal fibrilasyon ile ilgili en büyük endişe, kalbin üst bölümlerinde kan pıhtılaşması riskidir. Kalpte oluşan bu kan pıhtıları diğer organlara taşınarak kan akışını bloke edebilir ve inme gibi ciddi tablolara yol açabilir. Atriyal fibrilasyonu olan hastalarda inme riski 5 ila 7 kat daha fazladır. Ayrıca böbrekler, kalp, bağırsaklarda da pıhtı nedeniyle ciddi hasarlar ortaya çıkabilir. Kalbin pompalama yetisindeki azalma ve düzensizlik kalbin daha az etkili çalışmasına neden olabilir. Bu durum uzun sürerse kalp ciddi düzeyde zayıflayabilir ve kalp yetmezliği ortaya çıkabilir.
Belirtiler:
Hastalık hiçbir belirti göstermeyebilir. Belirti görülen vakalarda ise şu değişimler dikkat çeker:
Kalp çarpıntısı (Göğüste ani vuruş veya kanat çırpıntısı hissi)
Enerji yokluğu veya aşırı yorgunluk hissi
Sersemlik hissi veya bayılma
Göğüste ağrı, basınç veya rahatsızlık
Nefes darlığı

Atriyal Fibrilasyonda cerrahi tedavi:
Yaşam kalitesini ciddi oranda olumsuz etkileyen, kalp yetmezliğine varan tablolara yol açabilen atriyal fibrilasyon tedavisinde ilaçlar her zaman yeterli olmayabilir. Tedavide hedef, normal bir kalp ritmini (sinüs ritmi) yeniden sağlamak, kalp hızını kontrol etmek, pıhtıları önlemek ve inme riskini azaltmaktır.

İlaçlara rağmen devam eden inatçı atriyal fibrilasyon, başarısız kateter ablasyonu, sol atriyumda kan pıhtısı bulunması, inme öyküsü, genişlemiş sol atriyum gibi tablolarda cerrahi tedavi şarttır. Atriyal fibrilasyon genellikle “Maze prosedürü” ile cerrahi olarak düzeltilmeye çalışılır. Maze prosedüründe sol ve sağ atriyumda bir dizi hassas kesi veya lezyon yapılarak, elektriksel uyaranların yönü kontrollü olarak kısıtlanır. Böylece anormal uyarıların atriyumları etkilemesini ve atriyal fibrilasyona neden olmasını engeller. Radyofrekans, mikrodalga, lazer, ultrason veya kriyotermi (dondurma) yoluyla iletim blokaj hatları oluşturmak üzere tasarlanmış yeni nesil teknolojilerle yapılabilmektedir. Aslında en basit tabirle “kalp dokusunda kontrollü yara izi oluşturulması”dır. Bu işlemlerin çoğu minimal invaziv (küçük kesili cerrahi işlemler) tekniklerle yapılır. En uygun prosedürü hastanın durumuna göre doktoru belirlemelidir. Eğer bir hastada atriyal fibrilasyon varsa ve diğer kalp sorunlarının (kapak hastalığı veya koroner arter hastalığı) tedavisi için cerrahi gerekiyorsa, aynı ameliyat sırasında atriyal fibrilasyon tedavisi de gerçekleştirilebilir.

Atriyal Septal Defekt Onarımı

Atriyal Septal Defekt (ASD), doğumsal bir kalp defektidir. Kalbin kulakçıkları arasındaki “atriyal septum”da bulunan farklı büyüklüklerdeki delikler şeklinde tanımlanabilir. Atriyal septum, sağ ve sol atriyum arasındaki duvardır. Doğum öncesi burada oluşan doğal bir açıklığın doğum sonrası sürece kadar kendiliğinden kapanmaması nedeniyle ASD meydana gelir. En sık rastlanan kalp defektlerinden biridir. Kızlarda erkeklerden iki kat daha fazla görülür. Tüm doğumların yüzde 6 ila 10’unda, canlı doğumların bin 500’de birinde rastlanır. Değişik tipleri görülebilir. Bunlar, “fossa ovalis”, “posterior”, “ostium primum”, “koroner sinüs” ve “subkaval (sinus venosus)” tipleri olarak adlandırılır.
ASD tedavisinde deliğin büyüklüğü tedavinin zamanını belirler. Kendiliğinden kapanmayan, akciğer atardamarında basınç yükselmesi (pulmoner hipertansiyon) tehlikesi olan açıklıklar genellikle çocuk okula başlamadan kapatılmalıdır. ASD’yi kapatmak için açık veya kapalı cerrahi yöntemleri tercih edilebilir. Sıklıkla açık kalp cerrahisi tercih edilir. Cerrahi açıdan en iyi zamanlama aslında 5 yaş altıdır. Ancak sağ ventrikül volüm yüklenmesini önlemek için 1-2 yaş gibi erken dönemlerde de yapılabilmektedir. Uygun vakalarda tercih edilen kapalı yöntemde, kasıktan girilerek yapılan kateterizasyonla “şemsiye” şeklindeki cihaz, ASD deliğini kapatmak için kullanılır. Halk arasında şemsiye yöntemi olarak bilinir.
Açık cerrahide ise yama kullanılarak veya primer olarak delik kapatılmaktadır. Ameliyat sırasında veya sonrasında genellikle problem oluşmaz. Göğsün orta kısmında ameliyata ait bir iz kalır. Bazen bu izin görülmemesi için değişik ameliyat seçenekleri söz konusu olabilir ki hastanın kilosu 40 ve üzerinde ise Robotik cerrahi burada iyi bir seçenek olmaktadır.

KORONER BYPASS AMELİYATI

Bypass ameliyatı, kalp damar hastalıklarının tedavisinde en sık uygulanan, neredeyse rutin operasyonlardan biridir. Kalbin kendi damarlarındaki (koroner arter) daralmanın ilerisine, vücudun başka bir bölgesinden (göğüs damarı ve bacak damarları kullanılır) alınan damarlarla oluşturulan damar köprüleme işlemidir. Koroner arterlerdeki daralmalar, kalbin yeteri kadar beslenemeyip işlevini yerine getirememesine bu da kalp krizi gibi ölümcül tablolara yol açabilir. Bypass, “köprüleme” demektir. Atardamarların herhangi bir bölgesinde oluşacak daralmalarda bu damarın beslediği bölgenin canlılığını korumak ve sağlıklı kan dolaşımı için müdahale gereklidir. Koroner bypass ameliyatı hem durdurulmuş hem de çalışan kalpte yapılabilir.

İlkinde kalp tamamen durdurulur ve ameliyat esnasında vücuttaki dolaşım bir kalp pompası ile sürdürülür. Ameliyat genel anestezi altında yapılır. Göğüsten alınacak damar için sternum (göğüs kemiği/iman tahtası), kemik testeresiyle açılır. Genelde sol göğüsteki meme atardamarı kullanılır. Bacaktan alınan toplardamar (safen veni) koroner artere dikilir. Göğüs kemiği güçlü tellerle bağlanıp cerrahi müdahalenin yapıldığı bölge kapatılır.

İkinci yöntemde ise kalp durdurulmadan ve kalp pompasına ihtiyaç duyulmaksızın ameliyat yapılır. Bypass için hastanın bacak toplardamarı, ön kol arteri, göğüs arteri gibi damarlar kullanılabilir.