Kalp Krizinin Belirtileri Nelerdir?

kalp krizi belirtileri nelerdir

KALP KRİZİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR?

Herhangi bir şekilde kalbimizi besleyen atardamarlarda ani tıkanıklık veya daralma kritik seviye geldiği zaman ki  bu genelde %70 ve üzeridir, krizin belirtileri başlıyor nedir bunlar? Hepinizin çok iyi bildiği göğüs ağrısı ama bu ağrı hareket etmekle üzerine dokunmakla, basmakla artan veya azalan geçen bir ağrı değil yani eklem ağrısı kas ağrısı değil. Bu baskı tarzında insanın üzerine bir ağırlık oturmuş gibi bir baskı tarzında olabiliyor veya yanma tarzında olabiliyor veya hiçbir şekilde şeker hastalarında olduğu gibi belirti vermeden sessiz bir şekilde enfarktüs geçirebiliyor hasta.

Peki, bu ağrı ne kadar sürüyor bu baskı ve yanma tarzındaki ağrılar genellikle 3-5 dakika sürüyor. 3 dakikanın altında olmuyor. 10-15 dakikaya bazen yarım saate kadar uzayabiliyor ve bu ağrılar dinlenmekle istirahatle veya kalbin damarları genişletici ilaçlarla toparlayabiliyor geçebiliyor. Hastalarımızın sol kolunun iç kısmına avuç içinden omuzuna kadar boylu boyunca, sırtına, çenesine, boynuna mide bölgesine, anlattığım tarzda ağrılar yayılabiliyor. Sadece göğüs bölgesinde olmuyor bu ağrılar veya aynı anda birçok bölgede olabiliyor veya tek bir bölgede özellikle sol kolun iç tarafına yayılan uzanan en çok görülen ağrılar şeklinde olabiliyor. Yani kişisel farklılıklar olabiliyor ağrının lokasyonu ve formu ile ilgili. Peki, bunun dışında ne olabiliyor? Kalp krizi esnasında hastalarımızda mide bulantısı kusma terleme ve nefes darlığı gelişebiliyor. İşte böyle bir durumda sessiz enfarktüs dediğimiz yani şeker hastalarının kalp krizi nasıl belirti veriyor? İşte göğüs ağrısı olmadan nefes darlığı terleme bulantı ve kusma halinde ve tansiyon düşüklüğü eşlik ettiği durumlarda hastalarımızın ve yakınlarının çok bilinçli ve uyanık olması gerekiyor. Bütün bunlara ölümcül ritim problemleri ve çarpıntılar da eşlik edebilir.

Kalp Krizine Götüren Risk Faktörleri Nelerdir?

Sevgili dostlar selamlar

Yeni bir konu ile yine birlikteyiz. Bugünkü konumuz kalp krizi ve kalp krizinin komplikasyonları.  Çok ciddi komplikasyonları var kalp krizinin. Neden 2 hafta boyunca bu konuyla ilgili bu konunun üstünde durduğuma gelince biliyorsunuz covid salgını nedeni ile şimdiye kadar ülkemizde 8 binin üzerinde bir vefat var, ölüm var ve bu sayı giderek artıyor fakat benim üzerinde ısrarla vurguladığım belirttiğim konu kalp krizi kaynaklı ölümler corona’nın nerdeyse 10 katı. Kabaca ülkemizde her sene 500 bin vefat oluyor, can kaybı oluyor bu 500 binin yüzde 40 yani 200 bin kadar vefat dolaşım sistemi kaynaklı yani kalpteki bir pıhtının beyine atıp felç geçirmesi veya beynimizdeki damarlardaki doğumsal kaynaklı nedenlerle felç geçirmesi sonucu veya böbrek damarlarındaki rahatsızlıklar nedeni ile hastalarımız kaybediliyor ve bu 200 binin de yaklaşık yüzde 40’ı nerdeyse 80 bin 90 bin kadar ölümde maalesef kalp krizi sonrası gerçekleşiyor, evet neden gerçekleşiyor bu ölümler, önlenebilir mi ?

KALP KRİZİNE GÖTÜREN RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR?

Evet neden gerçekleşiyor bu ölümler ? Maalesef ülkemizdeki en büyük neden sigara içiciliği tütün bağımlılığı. Sadece sigara olarak bakmayın işte purosundan piposuna kadar kahvelerdeki tütün kullanımına kadar nargilesine kadar etken olabiliyor. O nedenle Elimizde olan en azından risk faktörlerini azaltabilirsek bu 80- 90.000 ölümü de azaltabiliriz. Bakın covid nedeniyle 10-15 bin ölüm bekleniyor 1 senede ama kalp krizi nedeniyle kaybettiğimiz canlar bunun 10 katı neredeyse, yüzbinleri konuşuyoruz. Dünyada en çok öldüren hastalık maalesef kalp ve dolaşım sistemi kaynaklı hastalıklar ve kanseri geçmiş durumda. Kalp krizinin nedenleri ise söylediğimiz sigara bağımlılığı sigara içiciliği bu önlenebilir bir risk faktörü ikincisi şeker hastalığı yine bu da kontrol altına alınabilir, 150 miligram desilitrenin  mutlaka altında tutulması gerekiyor şekerin. Üçüncü bir neden yüksek kolesterol dördüncü neden tansiyon hastalığı bir başka neden de statik bir hayat yani durağan bir hayat yani hayat tarzımızı mutlaka durağandan hareketli bir forma sokmamız gerekiyor. Bunun için ne yapacağız, en az haftada 3 kez yapabildiğimiz kadar dışarı çıkıp açık havada egzersiz yapacağız, yürüyeceğiz. Böyle bir imkanım yok diyenlere pratik bir bilgi vereyim varsa her gün arabanızı kendiniz yıkayın, yeterli egzersiz yapmış olursunuz.

Risk faktörlerini saydık, önleyebileceğimiz kontrol altına alabileceğimiz risk faktörlerinin sonuncusu stres faktörü. Stresle mücadele biraz ruh sağlığını da ilgilendiriyor ve etkiliyor o nedenle profesyonel bir desteğin faydası olur zararı olmaz. Bir de hiçbir şekilde kontrol altına alamayacağımız ailevi, genetik risk faktörü var ki buna müdahale edemiyoruz. Bu alın yazısı dediğimiz hadise. Peki şimdi kalp krizi nasıl oluşuyor? Biraz da bundan bahsedelim. Vücuttaki diğer organların olduğu gibi kalbimizi de besleyen kendi damarları var. Bu damarlardan özellikle kalbe temiz kan sağlayan atardamarlarda demin saydığım risk faktörleri nedeniyle bazı kireçlenmelerin yaptığı daralmalar veya kolesterol plaklarının yerinden kalkması nedeniyle damarda tıkanmalar meydana gelebiliyor. İşte bu tıkanmalar neticesinde kalp kası oksijensiz kalıyor, beslenemiyor ve zarar görmeye başlıyor.

Burada saniyelerin, dakikaların çok büyük önemi var. Bunun nedeni kalp kası öldüğü zaman kendini onaramıyor, yenilenemiyor. Kriz esnasında ani ölümler de olabiliyor. İşte bu nedenle kalp krizinin belirtilerini vatandaşlarımızın çok iyi bilmesi gerekiyor.

Kendi küçük hasarı büyük

Prof. Dr. İhsan Bakır: Basit bir boğaz enfeksiyonu kalp yetmezliğine neden olabilir.

Kışın zirveye ulaşan viral ya da bakteriyel salgınlar yalnızca solunum yolu enfeksiyonları değil, kalp hastalıkları açısından da risk yaratıyor. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Robotik Kalp Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. İhsan Bakır, hem viral hem de bakteriyel enfeksiyonların çocukların kalbini tehdit ettiğini belirterek “Basit bir grip dediğiniz şey miyokardit veya endokartid gibi tehlikeli kalp hastalıklarına neden olabilir” uyarısında bulundu.

Viral enfeksiyon hastalıklarının kalbi etkilediğinde, kalbin kasılmasını engelleyen, gerçekten ağır seyreden tablolara yol açtığına dikkat çeken Prof. Dr. Bakır, “Ejeksiyon fraksiyonu dediğimiz kalbin motor fonksiyonunu düşüren miyokardit (kalp kası iltihabı) adını verdiğimiz hastalıklara yol açabiliyor. Bakteriyel enfeksiyonlardan ise halk arasında Beta virüsü olarak bilinen ama aslında bir bakteri olan A Grubu Beta hemolitik streptokokların yol açtığı enfeksiyonlar, kalbin endokardit yüzünü, yani iç katmanını ve kalp kapaklarını etkileyebiliyor” diye konuştu.

ANTİBİYOTİK DİRENCİ 

Bu enfeksiyonların tedavisinde mutlaka boğaz veya idrar kültürü alınması ve mikroba spesifik antibiyotik kullanılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Bakır, şöyle devam etti:

“O mikroba etkili olan antibiyotik, yapılan kültür neticesinde anlaşılıyor. Bir de özellikle idrar yolu enfeksiyonlarında sıkça kullanılan florokinolon dediğimiz bir antibiyotik grubu var. Son çıkan yayınlardan sonra Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi FDA da bir uyarı yayımlayarak bu grup antibiyotiklerin tehlikelerine işaret etti. Florokinolon grubu antibiyotiklerin hızlı etkili olsa da hücrenin genetiğini bozduğu ve aort damarında genişleme, diseksiyona neden olarak aort yırtılması sonucu hastaların kaybedilmesine sebep olabileceği tespit edildi. Bakteriyel enfeksiyonlarda tedavide antibiyotik seçeneği halen var. Antibiyotik direnci dünyanın da ülkemizin de en büyük problemlerinden biri. Avrupa’da kesinlikle reçetesiz antibiyotik satılmaz, Türkiye’de son 2 yıldır bu uygulamaya geçildi. Bu nedenle de biz senelerce antibiyotiklere direnç geliştirdik.

Çünkü bilinçsiz ilaç tüketimi çok oldu. OECD ülkeleri içinde en fazla direnç geliştiren ülkeyiz şu anda. Böyle giderse 10 yıl sonra bu antibiyotikler de işe yaramayacak. Boğaz enfeksiyonlarının kalp açısından risk yaratmaması için bir an önce tedavi edilmesi gerekiyor. Yani boğazda enfeksiyon var ama bu, kana da yayılmış mı? Şayet enfeksiyon kalp kasını veya kapakları tuttuysa mutlaka bir ekokardiyografide (EKO) ortaya çıkıyor. Çünkü oradaki mikrobik partiküller, zamanla büyüyerek EKO’da görünür hale geliyor. Bu tür mikrobik tümörler iki santimetrenin üzerindeyse ve hareketli kitlelerse mutlaka ameliyat gerekiyor.

İKİ CM’NİN ÜSTÜNDEYSE

Eğer bu kitle yerinden kopup vücudun başka bir bölgesine atacak şekilde ise ve büyüklüğü de iki santimetrenin üzerindeyse ameliyat kaçınılmaz oluyor. İki santimetreden daha küçükse ilaç tedavisiyle biraz küçülmesini bekliyoruz ve kan sulandırıcı ilaçlar vererek hem oradaki mikrobik tümöral kitlenin küçülmesini, hem de kandaki mikrobun konsantrasyonunun azalmasını bekliyoruz. 6 hafta içinde bir küçülme olmazsa hastada cerrahi şansının mutlaka kullanması gerekiyor. Çünkü sonuçta bu mikrobik ajanlar oradaki dokuyu yiyor, yani kalp dokusuna zarar vermeye başlıyor ve o zaman kapakta yetersizlikler gelişiyor.”

KAHVALTI ÇOK ÖNEMLİ

Alınabicek basit önlemlerle hastalıklardan korunmanın mümkün olabileceğini anlatan Prof. Dr. Bakır, “Bu enfeksiyonların hangi çocukta kalp hastalığına yol açabileceğini önceden tam olarak bilmemiz mümkün değil tabii ki. Ama en azından hastalık veya salgın durumunda çocuğu en az bir hafta okula göndermemek, evde hasta biri varsa kişisel eşyasını ayırarak hastalığın yayılmasını engellemek, çocuk tam olarak iyileşip bir doktordan okula gidebilir raporu almadan okula yollamamak, riski azaltmak açısından fayda sağlayacaktır. Ayrıca bakteriyel enfeksiyonlardan mutlaka korumamız gerekiyor. İlkokul, ortaokul çağındaki çocuklarda kahvaltı çok önemli. Sabah kahvaltısını çok güçlü yapmalılar. Bu yaş grubunda aşılama da önemli, özellikle yaşlı hasta grubunda ve çocuklarda herhangi bir salgın durumunda aşılama şart” dedi.

İman tahtasına neşter vurmadan robotik cerrahi bypass ameliyatı

Genellikle açık cerrahi ile yapılan bypass ameliyatlarında, robotik cerrahinin de son yıllarda kalp ameliyatlarında kullanıma girmesiyle hastalar artık daha konforlu bir ameliyat süreci geçirebiliyor. Bypass ameliyatının Da Vinci robotuyla yapılabilmesindeki en büyük avantaj, çok küçük bir kesi ile yapıldığı için iyileşmenin de çok hızlı olması. İstanbul Tıp Fakültesi kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı’ndan Robotik kalp Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. İhsan Bakır, damar tıkanıklığının cerrahi tedavisinde robotik ameliyatların yerini anlattı.

Robotik cerrahide birkaç küçük kesiden vücuda endoskopik bir kamera sokuluyor; cerrah, bu görüntü eşliğinde konsoldaki robot kollarını yöneterek ameliyatı gerçekleştiriyor. Görüntü 16 kat büyütüldüğü için en ufak ayrıntıyı dahi görebiliyorsunuz. Robot kolları insan elinin
yapabileceğinden daha fazla hareket yapabiliyor. Yaklaşık 540 derecelik bir dönüş hareketini robot kollarıyla yapmak mümkün.

Her şeyden önce hasta hızlı iyileştiği için psikolojik olarak da daha hızlı toparlanıyor. Göğüs kemiğini açtığımız açık cerrahi sonrası hasta hem görsel olarak olumsuz etkileniyor hem de sonraki hayatında sürekli olarak bu ameliyatı hatırlaması psikolojisini olumsuz etkiliyor. Ayrıca küçük kesi sayesinde daha az kan kaybı, daha az ağrı, daha kısa yoğun bakım süreci ve hastanede kalma süresi, diğer avantajları arasında. Hastalar 10-15 günde normal hayatlarına dönebiliyor. Hatta ameliyattan sonra evine kendi kendine gidebilecek durumda oluyor.

Örneğin açık ameliyattan sonra en az bir ay araç kullanımını yasaklıyoruz. Bu büyük ameliyatla açılan ve tekrar kapatılan göğüs kemiğinin herhangi bir darbe ile zarar görmemesi gerekiyor çünkü. Tabii ki her hastaya robotik ameliyat yapma şansınız yok. Örneğin bypass’ta hastanın çok yaygın bir damar hastalığı varsa robotik ameliyat yapmak çok avantajlı değil. Hasta seçiminde ilk kriter şayet robotik ameliyatta açık ameliyatla aynı kalitede sonuç alınabilmesidir. Aynı anda 4-5 damarına müdahale edilmesi gereken hastalar, daha önceden geçirilmiş bir akciğer hastalığı ve akciğerin bulunduğu boşlukta yapışıklıklar olan kişiler, kalp zarında yapışıklık olanlar, robotik cerrahiye asla uygun olmayan hastalardır.

ATRİYAL FİBRİLASYON

Atriyal fibrilasyon, felç, kalp yetmezliği ve kalple ilgili diğer komplikasyon risklerini de artırabilen bir kalp ritim bozukluğudur. Klinik uygulamada en sık görülen ve hastaneye yatış nedenleri arasında da ilk sıralarda yer alan önemli bir sorundur. Atriyal fibrilasyonun yaygınlığı yaşla birlikte artar.
Kalbin her atışında önce kalbin iki üst odacığı (atriyumlar), ardından iki alt odacığı (ventriküller) kasılır. Bu kasılmaların zamanlaması sorunsuz olduğunda kanın pompalanması da sağlıklı olur. Kalp kasılmalarının zamanlaması, kalbin elektrik sistemi tarafından yönetilir. Elektriksel uyarı (impuls) ise sağ atriyumda yer alan “sinoatriyal düğüm”de (SA düğüm) başlar. Normalde SA düğüm, uyarıların hızını kişinin aktivitesine göre ayarlar. Örneğin egzersiz sırasında uyarı hızını artırır, uyku sırasında azaltır. Buna “normal sinüs ritmi” denir. Normal kalp, dinlenme sırasında yaklaşık olarak dakikada 60 ila 100 kez atar. Atriyal fibrilasyon durumunda ise elektirik ritmini SA düğüm yönetemez, birçok farklı uyarı bir anda verilerek, atriyumlarda çok hızlı ve düzensiz bir ritim meydana gelir. Bu nedenle de atriyumlar kasılamaz veya kanı etkili bir şekilde pompalayamaz. Atriyumlardaki uyarıların sayısı dakikada 300 ila 600 atımı dahi bulabilir.

Nedenleri:
Atriyal fibrilasyonu tek bir nedene bağlamak zordur. Pekçok durum atriyal fibrilasyona yol açabilir. Bunlar;
Hipertansiyon
Koroner arter hastalığı
Kalp kapağı hastalığı
Kalp ameliyatları
Kronik akciğer rahatsızlığı
Kalp yetmezliği
Kardiyomiyopati
Doğumsal kalp hastalıkları
Akciğer embolisi

Genellikle vakaların yüzde 10’unda, altta yatan bir kalp hastalığı yoktur. Bu vakalarda alkol veya aşırı kafein kullanımı, stres, bazı ilaçlar ve elektrolit dengesizlikleri ritim bozukluklarına yol açmaktadır.

Tehlikeli mi?
Atriyal fibrilasyonun kendisi genellikle hayatı tehdit etmemesine rağmen, bazen acil tedavi gerektiren ciddi bir tabloya yol açabilir. Atriyal fibrilasyon ile ilgili en büyük endişe, kalbin üst bölümlerinde kan pıhtılaşması riskidir. Kalpte oluşan bu kan pıhtıları diğer organlara taşınarak kan akışını bloke edebilir ve inme gibi ciddi tablolara yol açabilir. Atriyal fibrilasyonu olan hastalarda inme riski 5 ila 7 kat daha fazladır. Ayrıca böbrekler, kalp, bağırsaklarda da pıhtı nedeniyle ciddi hasarlar ortaya çıkabilir. Kalbin pompalama yetisindeki azalma ve düzensizlik kalbin daha az etkili çalışmasına neden olabilir. Bu durum uzun sürerse kalp ciddi düzeyde zayıflayabilir ve kalp yetmezliği ortaya çıkabilir.
Belirtiler:
Hastalık hiçbir belirti göstermeyebilir. Belirti görülen vakalarda ise şu değişimler dikkat çeker:
Kalp çarpıntısı (Göğüste ani vuruş veya kanat çırpıntısı hissi)
Enerji yokluğu veya aşırı yorgunluk hissi
Sersemlik hissi veya bayılma
Göğüste ağrı, basınç veya rahatsızlık
Nefes darlığı

Atriyal Fibrilasyonda cerrahi tedavi:
Yaşam kalitesini ciddi oranda olumsuz etkileyen, kalp yetmezliğine varan tablolara yol açabilen atriyal fibrilasyon tedavisinde ilaçlar her zaman yeterli olmayabilir. Tedavide hedef, normal bir kalp ritmini (sinüs ritmi) yeniden sağlamak, kalp hızını kontrol etmek, pıhtıları önlemek ve inme riskini azaltmaktır.

İlaçlara rağmen devam eden inatçı atriyal fibrilasyon, başarısız kateter ablasyonu, sol atriyumda kan pıhtısı bulunması, inme öyküsü, genişlemiş sol atriyum gibi tablolarda cerrahi tedavi şarttır. Atriyal fibrilasyon genellikle “Maze prosedürü” ile cerrahi olarak düzeltilmeye çalışılır. Maze prosedüründe sol ve sağ atriyumda bir dizi hassas kesi veya lezyon yapılarak, elektriksel uyaranların yönü kontrollü olarak kısıtlanır. Böylece anormal uyarıların atriyumları etkilemesini ve atriyal fibrilasyona neden olmasını engeller. Radyofrekans, mikrodalga, lazer, ultrason veya kriyotermi (dondurma) yoluyla iletim blokaj hatları oluşturmak üzere tasarlanmış yeni nesil teknolojilerle yapılabilmektedir. Aslında en basit tabirle “kalp dokusunda kontrollü yara izi oluşturulması”dır. Bu işlemlerin çoğu minimal invaziv (küçük kesili cerrahi işlemler) tekniklerle yapılır. En uygun prosedürü hastanın durumuna göre doktoru belirlemelidir. Eğer bir hastada atriyal fibrilasyon varsa ve diğer kalp sorunlarının (kapak hastalığı veya koroner arter hastalığı) tedavisi için cerrahi gerekiyorsa, aynı ameliyat sırasında atriyal fibrilasyon tedavisi de gerçekleştirilebilir.

Atriyal Septal Defekt Onarımı

Atriyal Septal Defekt (ASD), doğumsal bir kalp defektidir. Kalbin kulakçıkları arasındaki “atriyal septum”da bulunan farklı büyüklüklerdeki delikler şeklinde tanımlanabilir. Atriyal septum, sağ ve sol atriyum arasındaki duvardır. Doğum öncesi burada oluşan doğal bir açıklığın doğum sonrası sürece kadar kendiliğinden kapanmaması nedeniyle ASD meydana gelir. En sık rastlanan kalp defektlerinden biridir. Kızlarda erkeklerden iki kat daha fazla görülür. Tüm doğumların yüzde 6 ila 10’unda, canlı doğumların bin 500’de birinde rastlanır. Değişik tipleri görülebilir. Bunlar, “fossa ovalis”, “posterior”, “ostium primum”, “koroner sinüs” ve “subkaval (sinus venosus)” tipleri olarak adlandırılır.
ASD tedavisinde deliğin büyüklüğü tedavinin zamanını belirler. Kendiliğinden kapanmayan, akciğer atardamarında basınç yükselmesi (pulmoner hipertansiyon) tehlikesi olan açıklıklar genellikle çocuk okula başlamadan kapatılmalıdır. ASD’yi kapatmak için açık veya kapalı cerrahi yöntemleri tercih edilebilir. Sıklıkla açık kalp cerrahisi tercih edilir. Cerrahi açıdan en iyi zamanlama aslında 5 yaş altıdır. Ancak sağ ventrikül volüm yüklenmesini önlemek için 1-2 yaş gibi erken dönemlerde de yapılabilmektedir. Uygun vakalarda tercih edilen kapalı yöntemde, kasıktan girilerek yapılan kateterizasyonla “şemsiye” şeklindeki cihaz, ASD deliğini kapatmak için kullanılır. Halk arasında şemsiye yöntemi olarak bilinir.
Açık cerrahide ise yama kullanılarak veya primer olarak delik kapatılmaktadır. Ameliyat sırasında veya sonrasında genellikle problem oluşmaz. Göğsün orta kısmında ameliyata ait bir iz kalır. Bazen bu izin görülmemesi için değişik ameliyat seçenekleri söz konusu olabilir ki hastanın kilosu 40 ve üzerinde ise Robotik cerrahi burada iyi bir seçenek olmaktadır.

KORONER BYPASS AMELİYATI

Bypass ameliyatı, kalp damar hastalıklarının tedavisinde en sık uygulanan, neredeyse rutin operasyonlardan biridir. Kalbin kendi damarlarındaki (koroner arter) daralmanın ilerisine, vücudun başka bir bölgesinden (göğüs damarı ve bacak damarları kullanılır) alınan damarlarla oluşturulan damar köprüleme işlemidir. Koroner arterlerdeki daralmalar, kalbin yeteri kadar beslenemeyip işlevini yerine getirememesine bu da kalp krizi gibi ölümcül tablolara yol açabilir. Bypass, “köprüleme” demektir. Atardamarların herhangi bir bölgesinde oluşacak daralmalarda bu damarın beslediği bölgenin canlılığını korumak ve sağlıklı kan dolaşımı için müdahale gereklidir. Koroner bypass ameliyatı hem durdurulmuş hem de çalışan kalpte yapılabilir.

İlkinde kalp tamamen durdurulur ve ameliyat esnasında vücuttaki dolaşım bir kalp pompası ile sürdürülür. Ameliyat genel anestezi altında yapılır. Göğüsten alınacak damar için sternum (göğüs kemiği/iman tahtası), kemik testeresiyle açılır. Genelde sol göğüsteki meme atardamarı kullanılır. Bacaktan alınan toplardamar (safen veni) koroner artere dikilir. Göğüs kemiği güçlü tellerle bağlanıp cerrahi müdahalenin yapıldığı bölge kapatılır.

İkinci yöntemde ise kalp durdurulmadan ve kalp pompasına ihtiyaç duyulmaksızın ameliyat yapılır. Bypass için hastanın bacak toplardamarı, ön kol arteri, göğüs arteri gibi damarlar kullanılabilir.

KALP RİTİM BOZUKLUKLARI

Kalp ritim bozuklukları

Ritim bozukluğu, sanıldığının aksine kalp çarpıntısı ile aynı şey değildir. Ancak kalp çarpıntısı, ritim bozukluğunun habercisi olabilir. Ritim bozukluğu dendiğinde kalbin normalden daha yavaş, normalden daha hızlı veya düzensiz hızda çalışması akla gelmelidir. Kalp, normal hızının dışında çalıştığında kalp kası vücuda yeterli kan pompalayamaz, bu nedenle de halsizlik, baş dönmesi, göğüs ağrısı gibi şikâyetler ortaya çıkabilir. Ritim bozukluğu ciddi derecede ise kalp yetmezliği, hatta şok gelişebilir. Kalp hızının üst sınır olan dakikada 100’den, 140 üstü değerlere çıkması olarak görülen kalp çarpıntısında (taşikardi) en kısa zamanda uzman doktora danışmak gereklidir. Kalp hızının 140 üstü değerlere çıkması olarak görülen kalp çarpıntısının nedenlerinin tespitinde EKO testi, tiroid fonksiyonlarına bakılması ve kansızlık olup olmadığının araştırılması gerekir. Bu testlerle kalp çarpıntısının heyecan, stres, hızlı koşma ya da aşırı kafein tüketimi kaynaklı fizyolojik (sinus taşikardi) ya da kalp ritim bozukluğu (aritmik taşikardi) olup olmadığını anlaşılabilir.

Duygusal değişimler nedeniyle kalbin hızlı atması fizyolojiktir ve normaldir. Bunların haricinde yine hiçbir problem olmadığı halde; kansızlık, yüksek ateş, tiroid bezinin fazla çalışması veya panik bozukluklar gibi bazı durumlarda da kalp hızlı atabilir. Bu durumlar da kalbe ait bir ritim bozukluğundan kaynaklanmaz. Ancak çocuklardaki ve gençlerdeki kalp ritim problemlerinin en sık belirtisi çarpıntı olduğundan, çarpıntı şikayeti olan çocuk mutlaka bir çocuk kardiyoloji uzmanı ve tercihen de ritim konusunda yani çocuk elektrofizyoloji alanında eğitim almış bir çocuk kardiyoloğu tarafından görülmelidir.

Ritim bozukluğunun nedenleri

Ritim bozuklukları tek başına ortaya çıkabildiği gibi, geçirilen kalp ameliyatları gibi başka sebeplere bağlı olarak da görülebilir. Bazı aritmi tipleri ise genetik geçişlidir. Eğer aile bireylerinin birinde genetik aritmi varsa, diğer bireylerinde de bu aritmi ortaya çıkma ihtimali yüksektir. Aritmi, yapısal olarak tamamen normal olan kalplerde ortaya çıkabilir, bazen de kardiyak anormalliğin bulgularından biri olarak görülebilir. Kalp ritmi, ya kalbin idare merkezindeki sorunlar veya ileti yollarındaki kesintiler, fazlalıklar ya da kalbin herhangi bir yerindeki hücre topluluğunun merkezi dinlemeyerek kendi kafasına göre hareket etmesi nedeniyle bozulur. Bu durumda kalp atışları düzensizleşmeye başlar. Kalp, çok yavaşlayabilir (bradikardi) veya çok hızlı atabilir (taşikardi). Miyokardit, kardiyomiyopati gibi kalp kasını tutan bazı hastalıklar yukarıda bahsettiğimiz idare merkezindeki hücrelere hasar verebilir, ya da başka bir bölgede hasara uğrayan hücreler, normal fonksiyonlarını kaybederek başıbozuk ritimler oluşturabilir. Hipertiroidi ve anemide taşikardi, hipotiroidide bradikardi ve bloklar sık görülen ritim bozukluklarındadır. Ayrıca ileti yollarındaki bazı arızalar doğumsal olabilir.  Astım ve soğuk algınlığı tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar, çay, kahve ve stres de aritmiye yatkınlığı olan kişilerde ritim bozukluğunu tetikleyici etkiye sahiptir. İleri kalp yetmezliği ve kalp damar hastalıkları ile birlikte seyreden aritmi ölüm nedeni dahi olabilir. Yaşam biçimi de kalp ritmi üzerinde etkilidir. Beslenme alışkanlıkları, uyku düzeni, aktif ya da hareketsiz yaşam gibi etkenler, ritim bozukluğunu tetikleyebilir. Enerji içeceklerinin aşırı tüketimi, çok şiddetli ritim bozukluklarına neden olabilir. Elektrolit dengesizliği de (kandaki sodyum, potasyum ve magnezyum gibi elementlerin düzeylerinin bozulması) ritim bozukluğuna neden olmaktadır. Kısaca kalp hastalıklarına yol açabilecek bütün riskler, ritim bozukluğu için de bir risktir.

Başka hastalıklara yol açar mı?

Sağlıklı bir erişkinin kalbi dakikada 60-100 kez atar ve bu da belirli bir düzen içinde gerçekleşir. Kişinin normalde kendi kalp atışını rahatsız edici bir şekilde hissetmesi “aritmi” olarak değerlendirilir. Örneğin koşarken, merdiven çıkarken, heyecan sırasında ya da duygusal stres altındayken kalp atışındaki hızlanma dikkat çeker. Ama hiçbir neden yokken kalp atışları hissediliyorsa bu durum kalpte bir sorun olduğu anlamına gelebilir. Ritim bozukluğu, inme riskini de beraberinde getirebilir. Atriyal fibrilasyon (AF) yani anormal kalp ritmi ya da aritmi, altta kalp kapak hastalıkları gibi başka bir kalp hastalığı yatmasa bile inme riskini 4-5 kat artırabilir. Tüm inmelerin yaklaşık üçte birinin aritmiye bağlı geliştiği düşünülmektedir. Ayrıca aritmiye bağlı inme daha ağır bir seyir gösterir ve daha ölümcül seyreder. Aritmide yaşla birlikte inme sıklığı artar. Yaş dışında başka birçok etken de inme geçirme riskini yükseltir. Ritim bozukluğuna diyabet, hipertansiyon, kalp yetmezliği, daha önceden inme, geçici iskemik atak veya başka bir damar hastalığı geçirmiş olma öyküsü, kadın cinsiyet gibi durumlar eşlik ediyorsa risk daha da yükselecektir.

Belirtileri nelerdir?

Ritim bozukluğunun en sık belirtisi çarpıntıdır. Kalpte “tekleme” hissi, kalp vuruşlarının düzensiz hissedilmesi, baş dönmesi, göz kararması, göğüste sıkıntı hissi, baskı veya ağrı, senkop (geçici şuur kaybı-bayılma) en sık görülen belirtiler arasındadır. Bu belirtilerden biri veya bir kaçı olduğunda mutlaka bir uzmana başvurmalıdır. Kalp elektrosu ile aritminin türü belirlenebilir ve böylece en uygun tedavi yöntemi seçilebilir. Ancak kalp çarpıntısı sırasında elektrokardiyografi alınamadıysa belirli bir zaman dilimindeki kalp ritmini gösteren ritim “Holter” yapılabilir. Aritmi tanısında bu yöntemlerin yanı sıra; “transtelefonik holter” ve implante edilebilen kaydedici cihazlar da kullanılabilir. Kalpteki yavaşlamalar ileti sisteminde blok göstergesi olabilir ve bunun tedavisi kalıcı kalp pilleri ile yapılırken; kalbin nedensiz hızlanmalarıyla seyreden aritmi tedavisinde ise “radyofrekans ablasyonu” yapılmaktadır.

Çocuklarda ritim bozuklukları

Çocuklarda ritim bozuklukları bazen kandaki biyokimyasal dengedeki değişimler, kalbi etkileyen enfeksiyonlar, madde kullanımı gibi nedenlerle de ortaya çıkabilir. Ritim bozukluğu olan çocuklarda kalbin hızlı çalışması (çarpıntı), çabuk yorulma, nefes almada zorluk, göğüs ağrısı, terleme, eforla ortaya çıkan bayılma gibi şikâyetler dikkat çeker. Bebeklerde ise halsizlik, emerken çabuk yorulma, hızlı ve sık nefes alma, cilt renginde değişiklik izlenir. Ayrıca ritim bozukluğu uzun süre fark edilmezse kalp yetmezliği, hatta şok bulguları ortaya çıkabilir. Aralıklı olan hızlı aritmilerde, atak arası normal dönemlerde bebekte hiçbir şikayet görülmezken anne ancak atak sırasında bu bulguları gözlemleyebilir veya elini kalbin üzerine koyduğunda, çocuğun kalbinin aşırı hızlı attığını hisseder. Daha büyük çocuklarda; yavaş ritim bozuklukları, en sık çok çabuk yorulma ve yaşıtlarına göre fiziksel efor gerektiren oyunlarda geri kalma veya bayılma şeklinde kendini gösterir. Hızlı ritim bozuklukları ise tipik olarak çarpıntı şeklinde ifade edilir.  Bunların en sık tipi olan SVT’ler genellikle aniden başlayıp, aniden duran çarpıntı ataklarına yol açar. Bazen de yorgunluk, hızlı nefes alma, baş dönmesi, göğüste veya boyun damarlarında çırpınma şeklinde veya göğüs ağrısı şeklinde de ifade edilebilir. Bazen ancak o sırada sayılan nabız veya çekilen EKG ile bunlar teşhis edilebilir. Bayılma yani senkopların da mutlaka nöroloji uzmanından önce çocuk kardiyologları ve özellikle çocuk elektrofizyologları tarafından görülmesi gerekir. Çünkü belirgin bir nöbet bulgusu yoksa, bayılmaların çok büyük çoğunluğu kalp ve damar sistemi ile ilgilidir. Bu hastaların önce nöroloğa gitmesi hem BT, EEG gibi gereksiz testlere hem de teşhis ve tedavinin gecikmesine yol açabilir. Bununla birlikte, bazen ritim bozuklukları uzun süre hiç bulgu vermez, rutin muayene esnasında doktor tarafından veya başka sebeple çekilen EKG ile fark edilebilir. Tehlikeli bazı aritmilerde ilk bulgu bayılma, hatta ani ölüm bile olabilir.   

Çocuklarda bazı ritim bozuklukları geçici olsa da çoğu kalıcıdır. Özellikle taşikardiye neden olan ritim bozuklukları genellikle kalpte doğuştan olan fazla elektrik ileti yollarına bağlıdır. Hastanın yaşı, ritim bozukluğunun tipi ve derecesine göre ilaç tedavisi verilir ya da ablasyon adı verilen işlem yapılır. Ritim bozukluklarının bir kısmının ise, özellikle süt çocukluğu döneminde ortaya çıkanlar, zamanla düzelme eğilimi vardır. İlaçlar sadece ritim bozukluğunu baskılar, kesin çözüm değildir.

Ritim bozukluğunun tedavisi

Ritim bozukluğunun tedavisindeki en temel yaklaşım bu durumu oluşturan anormal kalp dokusunun tahrip edilerek ortadan kaldırılmasıdır. Ritim bozukluğu olan hastada diğer kalp sorunlarının (kapak hastalığı veya koroner arter hastalığı) tedavisi için cerrahi gerekiyorsa, ritim bozukluğunun tedavisi, ek bir cerrahi risk oluşturmadan kolaylıkla uygulanabilir. Bilimsel kılavuzlarda, izole aort kapak hastalıkları, izole kalp by-pass ameliyatları veya her iki ameliyatın aynı anda yapıldığı ameliyatlarda eşlik eden ritim bozukluğu da varsa, bunun da tedavi edilmesi gerektiği, önemle tavsiye edilmektedir. Günümüzde ritim bozukluğunun cerrahi tedavisinde radyofrekans, mikrodalga, lazer, ultrason veya kriyoablasyon (cryoablasyon – dondurma) yoluyla iletim blokaj hatları oluşturmak üzere tasarlanmış̧ yeni teknolojilerin kullanıldığı yöntemler yaygın olarak kullanılmaktadır Bu tekniklerle, lezyonlar ve sonrasında yara dokusu oluşturularak anormal elektriksel uyarıların kalp içinden iletimi engellenir ve doğru yoldan geçen normal uyarı iletimi desteklenmiş olunur. Bunların içinde ameliyat esnasında yapılabilen radyofrekans ve kriyoablasyon en popüler olanlarıdır.

Kriyoablasyon (Dondurma) Yöntemi:

Cryoablation veya kriyoablasyon, tüm dünyada son yıllarda uygulanmaya başlanan, eski yöntemlere oranla komplikasyonları daha az olan bir yöntemdir. Bu yöntemle kalpteki problemli bölgenin eksi 150 ila 170 derece arasında dondurulması söz konusudur. Bu sayede çarpıntı şikayetleri önlenir. Perforasyon (yırtılma) ve tromboemboli (pıhtı atması) riskinin düşük olması ve tam kat lezyon elde edilmesi bu yöntemin en önemli avantajıdır.

Radyofrekans Ablasyon Yöntemi:

Bu yöntemde prensip, radyofrekans enerjisinin ısısının kullanılarak, “atriyum endokard”ının belirli bölgelerinde tam kat lezyonlar oluşturmaktır. Bu şekilde, hem ritim bozukluğunu tetikleyen odakların bulundukları yerde izolasyonu; hem de dalga şeklinde ilerleyen büyük yeniden giriş devrelerin yeni oluşturulan lezyonlara ve doğal anatomik engellere takılarak ilerlemesi engellenir. Kateter ile kasık yolundan kalbe ilerlenir. Kateterin ucu kayıt cihazına bağlanarak kalp içi EKG kayıtları alınır ve araştırma ile çarpıntı yapan odak bulunur. Daha sonra yine kateter yardımıyla radyo frekans enerjisi verilerek bu bölge tahrip edilir ve böylece sorumlu odak ortadan kaldırılır. Ablasyon yöntemi ile ritim bozuklarının çoğunda yüzde 90’ın üzerinde başarı sağlanabilir. Bu yöntem ile kalp çarpıntısı ortadan kaldırılır ve hastalar ömür boyu ilaç kullanmaktan kurtulur. İlaç tedavisi ile başarılı olunamayan vakalarda “radyofrekans ablasyonu” tercih edilir.

Ritim bozukluğunun erken dönemde kontrol altına alınması ve tedavi edilmesi, hastalığın ölümcül boyutlara ulaşmasını önleyecektir. Bu nedenle her çocuk okula başlamadan önce mutlaka bir kalp taramasından geçirilmelidir. Özellikle anaokulu ve ilköğretim döneminde yaptırılacak muayene, EKG ve EKO ile ileride ritim bozukluğu nedeniyle yaşanan ani ölümlerin önüne geçilebilir. 20’li yaşlarda bile ortaya çıkabilen kalp yetersizliği engellenebilir.

Ritim bozukluklarının bir kısmı da kalp pilleri ile tedavi edilebilir. Kalp pili takılan hastanın sürekli kontrol altında tutulması gerekir.