İman tahtasına neşter vurmadan robotik cerrahi bypass ameliyatı

Genellikle açık cerrahi ile yapılan bypass ameliyatlarında, robotik cerrahinin de son yıllarda kalp ameliyatlarında kullanıma girmesiyle hastalar artık daha konforlu bir ameliyat süreci geçirebiliyor. Bypass ameliyatının Da Vinci robotuyla yapılabilmesindeki en büyük avantaj, çok küçük bir kesi ile yapıldığı için iyileşmenin de çok hızlı olması. İstanbul Tıp Fakültesi kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı’ndan Robotik kalp Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. İhsan Bakır, damar tıkanıklığının cerrahi tedavisinde robotik ameliyatların yerini anlattı.

Robotik cerrahide birkaç küçük kesiden vücuda endoskopik bir kamera sokuluyor; cerrah, bu görüntü eşliğinde konsoldaki robot kollarını yöneterek ameliyatı gerçekleştiriyor. Görüntü 16 kat büyütüldüğü için en ufak ayrıntıyı dahi görebiliyorsunuz. Robot kolları insan elinin
yapabileceğinden daha fazla hareket yapabiliyor. Yaklaşık 540 derecelik bir dönüş hareketini robot kollarıyla yapmak mümkün.

Her şeyden önce hasta hızlı iyileştiği için psikolojik olarak da daha hızlı toparlanıyor. Göğüs kemiğini açtığımız açık cerrahi sonrası hasta hem görsel olarak olumsuz etkileniyor hem de sonraki hayatında sürekli olarak bu ameliyatı hatırlaması psikolojisini olumsuz etkiliyor. Ayrıca küçük kesi sayesinde daha az kan kaybı, daha az ağrı, daha kısa yoğun bakım süreci ve hastanede kalma süresi, diğer avantajları arasında. Hastalar 10-15 günde normal hayatlarına dönebiliyor. Hatta ameliyattan sonra evine kendi kendine gidebilecek durumda oluyor.

Örneğin açık ameliyattan sonra en az bir ay araç kullanımını yasaklıyoruz. Bu büyük ameliyatla açılan ve tekrar kapatılan göğüs kemiğinin herhangi bir darbe ile zarar görmemesi gerekiyor çünkü. Tabii ki her hastaya robotik ameliyat yapma şansınız yok. Örneğin bypass’ta hastanın çok yaygın bir damar hastalığı varsa robotik ameliyat yapmak çok avantajlı değil. Hasta seçiminde ilk kriter şayet robotik ameliyatta açık ameliyatla aynı kalitede sonuç alınabilmesidir. Aynı anda 4-5 damarına müdahale edilmesi gereken hastalar, daha önceden geçirilmiş bir akciğer hastalığı ve akciğerin bulunduğu boşlukta yapışıklıklar olan kişiler, kalp zarında yapışıklık olanlar, robotik cerrahiye asla uygun olmayan hastalardır.

ATRİYAL FİBRİLASYON

Atriyal fibrilasyon, felç, kalp yetmezliği ve kalple ilgili diğer komplikasyon risklerini de artırabilen bir kalp ritim bozukluğudur. Klinik uygulamada en sık görülen ve hastaneye yatış nedenleri arasında da ilk sıralarda yer alan önemli bir sorundur. Atriyal fibrilasyonun yaygınlığı yaşla birlikte artar.
Kalbin her atışında önce kalbin iki üst odacığı (atriyumlar), ardından iki alt odacığı (ventriküller) kasılır. Bu kasılmaların zamanlaması sorunsuz olduğunda kanın pompalanması da sağlıklı olur. Kalp kasılmalarının zamanlaması, kalbin elektrik sistemi tarafından yönetilir. Elektriksel uyarı (impuls) ise sağ atriyumda yer alan “sinoatriyal düğüm”de (SA düğüm) başlar. Normalde SA düğüm, uyarıların hızını kişinin aktivitesine göre ayarlar. Örneğin egzersiz sırasında uyarı hızını artırır, uyku sırasında azaltır. Buna “normal sinüs ritmi” denir. Normal kalp, dinlenme sırasında yaklaşık olarak dakikada 60 ila 100 kez atar. Atriyal fibrilasyon durumunda ise elektirik ritmini SA düğüm yönetemez, birçok farklı uyarı bir anda verilerek, atriyumlarda çok hızlı ve düzensiz bir ritim meydana gelir. Bu nedenle de atriyumlar kasılamaz veya kanı etkili bir şekilde pompalayamaz. Atriyumlardaki uyarıların sayısı dakikada 300 ila 600 atımı dahi bulabilir.

Nedenleri:
Atriyal fibrilasyonu tek bir nedene bağlamak zordur. Pekçok durum atriyal fibrilasyona yol açabilir. Bunlar;
Hipertansiyon
Koroner arter hastalığı
Kalp kapağı hastalığı
Kalp ameliyatları
Kronik akciğer rahatsızlığı
Kalp yetmezliği
Kardiyomiyopati
Doğumsal kalp hastalıkları
Akciğer embolisi

Genellikle vakaların yüzde 10’unda, altta yatan bir kalp hastalığı yoktur. Bu vakalarda alkol veya aşırı kafein kullanımı, stres, bazı ilaçlar ve elektrolit dengesizlikleri ritim bozukluklarına yol açmaktadır.

Tehlikeli mi?
Atriyal fibrilasyonun kendisi genellikle hayatı tehdit etmemesine rağmen, bazen acil tedavi gerektiren ciddi bir tabloya yol açabilir. Atriyal fibrilasyon ile ilgili en büyük endişe, kalbin üst bölümlerinde kan pıhtılaşması riskidir. Kalpte oluşan bu kan pıhtıları diğer organlara taşınarak kan akışını bloke edebilir ve inme gibi ciddi tablolara yol açabilir. Atriyal fibrilasyonu olan hastalarda inme riski 5 ila 7 kat daha fazladır. Ayrıca böbrekler, kalp, bağırsaklarda da pıhtı nedeniyle ciddi hasarlar ortaya çıkabilir. Kalbin pompalama yetisindeki azalma ve düzensizlik kalbin daha az etkili çalışmasına neden olabilir. Bu durum uzun sürerse kalp ciddi düzeyde zayıflayabilir ve kalp yetmezliği ortaya çıkabilir.
Belirtiler:
Hastalık hiçbir belirti göstermeyebilir. Belirti görülen vakalarda ise şu değişimler dikkat çeker:
Kalp çarpıntısı (Göğüste ani vuruş veya kanat çırpıntısı hissi)
Enerji yokluğu veya aşırı yorgunluk hissi
Sersemlik hissi veya bayılma
Göğüste ağrı, basınç veya rahatsızlık
Nefes darlığı

Atriyal Fibrilasyonda cerrahi tedavi:
Yaşam kalitesini ciddi oranda olumsuz etkileyen, kalp yetmezliğine varan tablolara yol açabilen atriyal fibrilasyon tedavisinde ilaçlar her zaman yeterli olmayabilir. Tedavide hedef, normal bir kalp ritmini (sinüs ritmi) yeniden sağlamak, kalp hızını kontrol etmek, pıhtıları önlemek ve inme riskini azaltmaktır.

İlaçlara rağmen devam eden inatçı atriyal fibrilasyon, başarısız kateter ablasyonu, sol atriyumda kan pıhtısı bulunması, inme öyküsü, genişlemiş sol atriyum gibi tablolarda cerrahi tedavi şarttır. Atriyal fibrilasyon genellikle “Maze prosedürü” ile cerrahi olarak düzeltilmeye çalışılır. Maze prosedüründe sol ve sağ atriyumda bir dizi hassas kesi veya lezyon yapılarak, elektriksel uyaranların yönü kontrollü olarak kısıtlanır. Böylece anormal uyarıların atriyumları etkilemesini ve atriyal fibrilasyona neden olmasını engeller. Radyofrekans, mikrodalga, lazer, ultrason veya kriyotermi (dondurma) yoluyla iletim blokaj hatları oluşturmak üzere tasarlanmış yeni nesil teknolojilerle yapılabilmektedir. Aslında en basit tabirle “kalp dokusunda kontrollü yara izi oluşturulması”dır. Bu işlemlerin çoğu minimal invaziv (küçük kesili cerrahi işlemler) tekniklerle yapılır. En uygun prosedürü hastanın durumuna göre doktoru belirlemelidir. Eğer bir hastada atriyal fibrilasyon varsa ve diğer kalp sorunlarının (kapak hastalığı veya koroner arter hastalığı) tedavisi için cerrahi gerekiyorsa, aynı ameliyat sırasında atriyal fibrilasyon tedavisi de gerçekleştirilebilir.

Atriyal Septal Defekt Onarımı

Atriyal Septal Defekt (ASD), doğumsal bir kalp defektidir. Kalbin kulakçıkları arasındaki “atriyal septum”da bulunan farklı büyüklüklerdeki delikler şeklinde tanımlanabilir. Atriyal septum, sağ ve sol atriyum arasındaki duvardır. Doğum öncesi burada oluşan doğal bir açıklığın doğum sonrası sürece kadar kendiliğinden kapanmaması nedeniyle ASD meydana gelir. En sık rastlanan kalp defektlerinden biridir. Kızlarda erkeklerden iki kat daha fazla görülür. Tüm doğumların yüzde 6 ila 10’unda, canlı doğumların bin 500’de birinde rastlanır. Değişik tipleri görülebilir. Bunlar, “fossa ovalis”, “posterior”, “ostium primum”, “koroner sinüs” ve “subkaval (sinus venosus)” tipleri olarak adlandırılır.
ASD tedavisinde deliğin büyüklüğü tedavinin zamanını belirler. Kendiliğinden kapanmayan, akciğer atardamarında basınç yükselmesi (pulmoner hipertansiyon) tehlikesi olan açıklıklar genellikle çocuk okula başlamadan kapatılmalıdır. ASD’yi kapatmak için açık veya kapalı cerrahi yöntemleri tercih edilebilir. Sıklıkla açık kalp cerrahisi tercih edilir. Cerrahi açıdan en iyi zamanlama aslında 5 yaş altıdır. Ancak sağ ventrikül volüm yüklenmesini önlemek için 1-2 yaş gibi erken dönemlerde de yapılabilmektedir. Uygun vakalarda tercih edilen kapalı yöntemde, kasıktan girilerek yapılan kateterizasyonla “şemsiye” şeklindeki cihaz, ASD deliğini kapatmak için kullanılır. Halk arasında şemsiye yöntemi olarak bilinir.
Açık cerrahide ise yama kullanılarak veya primer olarak delik kapatılmaktadır. Ameliyat sırasında veya sonrasında genellikle problem oluşmaz. Göğsün orta kısmında ameliyata ait bir iz kalır. Bazen bu izin görülmemesi için değişik ameliyat seçenekleri söz konusu olabilir ki hastanın kilosu 40 ve üzerinde ise Robotik cerrahi burada iyi bir seçenek olmaktadır.

KORONER BYPASS AMELİYATI

Bypass ameliyatı, kalp damar hastalıklarının tedavisinde en sık uygulanan, neredeyse rutin operasyonlardan biridir. Kalbin kendi damarlarındaki (koroner arter) daralmanın ilerisine, vücudun başka bir bölgesinden (göğüs damarı ve bacak damarları kullanılır) alınan damarlarla oluşturulan damar köprüleme işlemidir. Koroner arterlerdeki daralmalar, kalbin yeteri kadar beslenemeyip işlevini yerine getirememesine bu da kalp krizi gibi ölümcül tablolara yol açabilir. Bypass, “köprüleme” demektir. Atardamarların herhangi bir bölgesinde oluşacak daralmalarda bu damarın beslediği bölgenin canlılığını korumak ve sağlıklı kan dolaşımı için müdahale gereklidir. Koroner bypass ameliyatı hem durdurulmuş hem de çalışan kalpte yapılabilir.

İlkinde kalp tamamen durdurulur ve ameliyat esnasında vücuttaki dolaşım bir kalp pompası ile sürdürülür. Ameliyat genel anestezi altında yapılır. Göğüsten alınacak damar için sternum (göğüs kemiği/iman tahtası), kemik testeresiyle açılır. Genelde sol göğüsteki meme atardamarı kullanılır. Bacaktan alınan toplardamar (safen veni) koroner artere dikilir. Göğüs kemiği güçlü tellerle bağlanıp cerrahi müdahalenin yapıldığı bölge kapatılır.

İkinci yöntemde ise kalp durdurulmadan ve kalp pompasına ihtiyaç duyulmaksızın ameliyat yapılır. Bypass için hastanın bacak toplardamarı, ön kol arteri, göğüs arteri gibi damarlar kullanılabilir.

KALP RİTİM BOZUKLUKLARI

Kalp ritim bozuklukları

Ritim bozukluğu, sanıldığının aksine kalp çarpıntısı ile aynı şey değildir. Ancak kalp çarpıntısı, ritim bozukluğunun habercisi olabilir. Ritim bozukluğu dendiğinde kalbin normalden daha yavaş, normalden daha hızlı veya düzensiz hızda çalışması akla gelmelidir. Kalp, normal hızının dışında çalıştığında kalp kası vücuda yeterli kan pompalayamaz, bu nedenle de halsizlik, baş dönmesi, göğüs ağrısı gibi şikâyetler ortaya çıkabilir. Ritim bozukluğu ciddi derecede ise kalp yetmezliği, hatta şok gelişebilir. Kalp hızının üst sınır olan dakikada 100’den, 140 üstü değerlere çıkması olarak görülen kalp çarpıntısında (taşikardi) en kısa zamanda uzman doktora danışmak gereklidir. Kalp hızının 140 üstü değerlere çıkması olarak görülen kalp çarpıntısının nedenlerinin tespitinde EKO testi, tiroid fonksiyonlarına bakılması ve kansızlık olup olmadığının araştırılması gerekir. Bu testlerle kalp çarpıntısının heyecan, stres, hızlı koşma ya da aşırı kafein tüketimi kaynaklı fizyolojik (sinus taşikardi) ya da kalp ritim bozukluğu (aritmik taşikardi) olup olmadığını anlaşılabilir.

Duygusal değişimler nedeniyle kalbin hızlı atması fizyolojiktir ve normaldir. Bunların haricinde yine hiçbir problem olmadığı halde; kansızlık, yüksek ateş, tiroid bezinin fazla çalışması veya panik bozukluklar gibi bazı durumlarda da kalp hızlı atabilir. Bu durumlar da kalbe ait bir ritim bozukluğundan kaynaklanmaz. Ancak çocuklardaki ve gençlerdeki kalp ritim problemlerinin en sık belirtisi çarpıntı olduğundan, çarpıntı şikayeti olan çocuk mutlaka bir çocuk kardiyoloji uzmanı ve tercihen de ritim konusunda yani çocuk elektrofizyoloji alanında eğitim almış bir çocuk kardiyoloğu tarafından görülmelidir.

Ritim bozukluğunun nedenleri

Ritim bozuklukları tek başına ortaya çıkabildiği gibi, geçirilen kalp ameliyatları gibi başka sebeplere bağlı olarak da görülebilir. Bazı aritmi tipleri ise genetik geçişlidir. Eğer aile bireylerinin birinde genetik aritmi varsa, diğer bireylerinde de bu aritmi ortaya çıkma ihtimali yüksektir. Aritmi, yapısal olarak tamamen normal olan kalplerde ortaya çıkabilir, bazen de kardiyak anormalliğin bulgularından biri olarak görülebilir. Kalp ritmi, ya kalbin idare merkezindeki sorunlar veya ileti yollarındaki kesintiler, fazlalıklar ya da kalbin herhangi bir yerindeki hücre topluluğunun merkezi dinlemeyerek kendi kafasına göre hareket etmesi nedeniyle bozulur. Bu durumda kalp atışları düzensizleşmeye başlar. Kalp, çok yavaşlayabilir (bradikardi) veya çok hızlı atabilir (taşikardi). Miyokardit, kardiyomiyopati gibi kalp kasını tutan bazı hastalıklar yukarıda bahsettiğimiz idare merkezindeki hücrelere hasar verebilir, ya da başka bir bölgede hasara uğrayan hücreler, normal fonksiyonlarını kaybederek başıbozuk ritimler oluşturabilir. Hipertiroidi ve anemide taşikardi, hipotiroidide bradikardi ve bloklar sık görülen ritim bozukluklarındadır. Ayrıca ileti yollarındaki bazı arızalar doğumsal olabilir.  Astım ve soğuk algınlığı tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar, çay, kahve ve stres de aritmiye yatkınlığı olan kişilerde ritim bozukluğunu tetikleyici etkiye sahiptir. İleri kalp yetmezliği ve kalp damar hastalıkları ile birlikte seyreden aritmi ölüm nedeni dahi olabilir. Yaşam biçimi de kalp ritmi üzerinde etkilidir. Beslenme alışkanlıkları, uyku düzeni, aktif ya da hareketsiz yaşam gibi etkenler, ritim bozukluğunu tetikleyebilir. Enerji içeceklerinin aşırı tüketimi, çok şiddetli ritim bozukluklarına neden olabilir. Elektrolit dengesizliği de (kandaki sodyum, potasyum ve magnezyum gibi elementlerin düzeylerinin bozulması) ritim bozukluğuna neden olmaktadır. Kısaca kalp hastalıklarına yol açabilecek bütün riskler, ritim bozukluğu için de bir risktir.

Başka hastalıklara yol açar mı?

Sağlıklı bir erişkinin kalbi dakikada 60-100 kez atar ve bu da belirli bir düzen içinde gerçekleşir. Kişinin normalde kendi kalp atışını rahatsız edici bir şekilde hissetmesi “aritmi” olarak değerlendirilir. Örneğin koşarken, merdiven çıkarken, heyecan sırasında ya da duygusal stres altındayken kalp atışındaki hızlanma dikkat çeker. Ama hiçbir neden yokken kalp atışları hissediliyorsa bu durum kalpte bir sorun olduğu anlamına gelebilir. Ritim bozukluğu, inme riskini de beraberinde getirebilir. Atriyal fibrilasyon (AF) yani anormal kalp ritmi ya da aritmi, altta kalp kapak hastalıkları gibi başka bir kalp hastalığı yatmasa bile inme riskini 4-5 kat artırabilir. Tüm inmelerin yaklaşık üçte birinin aritmiye bağlı geliştiği düşünülmektedir. Ayrıca aritmiye bağlı inme daha ağır bir seyir gösterir ve daha ölümcül seyreder. Aritmide yaşla birlikte inme sıklığı artar. Yaş dışında başka birçok etken de inme geçirme riskini yükseltir. Ritim bozukluğuna diyabet, hipertansiyon, kalp yetmezliği, daha önceden inme, geçici iskemik atak veya başka bir damar hastalığı geçirmiş olma öyküsü, kadın cinsiyet gibi durumlar eşlik ediyorsa risk daha da yükselecektir.

Belirtileri nelerdir?

Ritim bozukluğunun en sık belirtisi çarpıntıdır. Kalpte “tekleme” hissi, kalp vuruşlarının düzensiz hissedilmesi, baş dönmesi, göz kararması, göğüste sıkıntı hissi, baskı veya ağrı, senkop (geçici şuur kaybı-bayılma) en sık görülen belirtiler arasındadır. Bu belirtilerden biri veya bir kaçı olduğunda mutlaka bir uzmana başvurmalıdır. Kalp elektrosu ile aritminin türü belirlenebilir ve böylece en uygun tedavi yöntemi seçilebilir. Ancak kalp çarpıntısı sırasında elektrokardiyografi alınamadıysa belirli bir zaman dilimindeki kalp ritmini gösteren ritim “Holter” yapılabilir. Aritmi tanısında bu yöntemlerin yanı sıra; “transtelefonik holter” ve implante edilebilen kaydedici cihazlar da kullanılabilir. Kalpteki yavaşlamalar ileti sisteminde blok göstergesi olabilir ve bunun tedavisi kalıcı kalp pilleri ile yapılırken; kalbin nedensiz hızlanmalarıyla seyreden aritmi tedavisinde ise “radyofrekans ablasyonu” yapılmaktadır.

Çocuklarda ritim bozuklukları

Çocuklarda ritim bozuklukları bazen kandaki biyokimyasal dengedeki değişimler, kalbi etkileyen enfeksiyonlar, madde kullanımı gibi nedenlerle de ortaya çıkabilir. Ritim bozukluğu olan çocuklarda kalbin hızlı çalışması (çarpıntı), çabuk yorulma, nefes almada zorluk, göğüs ağrısı, terleme, eforla ortaya çıkan bayılma gibi şikâyetler dikkat çeker. Bebeklerde ise halsizlik, emerken çabuk yorulma, hızlı ve sık nefes alma, cilt renginde değişiklik izlenir. Ayrıca ritim bozukluğu uzun süre fark edilmezse kalp yetmezliği, hatta şok bulguları ortaya çıkabilir. Aralıklı olan hızlı aritmilerde, atak arası normal dönemlerde bebekte hiçbir şikayet görülmezken anne ancak atak sırasında bu bulguları gözlemleyebilir veya elini kalbin üzerine koyduğunda, çocuğun kalbinin aşırı hızlı attığını hisseder. Daha büyük çocuklarda; yavaş ritim bozuklukları, en sık çok çabuk yorulma ve yaşıtlarına göre fiziksel efor gerektiren oyunlarda geri kalma veya bayılma şeklinde kendini gösterir. Hızlı ritim bozuklukları ise tipik olarak çarpıntı şeklinde ifade edilir.  Bunların en sık tipi olan SVT’ler genellikle aniden başlayıp, aniden duran çarpıntı ataklarına yol açar. Bazen de yorgunluk, hızlı nefes alma, baş dönmesi, göğüste veya boyun damarlarında çırpınma şeklinde veya göğüs ağrısı şeklinde de ifade edilebilir. Bazen ancak o sırada sayılan nabız veya çekilen EKG ile bunlar teşhis edilebilir. Bayılma yani senkopların da mutlaka nöroloji uzmanından önce çocuk kardiyologları ve özellikle çocuk elektrofizyologları tarafından görülmesi gerekir. Çünkü belirgin bir nöbet bulgusu yoksa, bayılmaların çok büyük çoğunluğu kalp ve damar sistemi ile ilgilidir. Bu hastaların önce nöroloğa gitmesi hem BT, EEG gibi gereksiz testlere hem de teşhis ve tedavinin gecikmesine yol açabilir. Bununla birlikte, bazen ritim bozuklukları uzun süre hiç bulgu vermez, rutin muayene esnasında doktor tarafından veya başka sebeple çekilen EKG ile fark edilebilir. Tehlikeli bazı aritmilerde ilk bulgu bayılma, hatta ani ölüm bile olabilir.   

Çocuklarda bazı ritim bozuklukları geçici olsa da çoğu kalıcıdır. Özellikle taşikardiye neden olan ritim bozuklukları genellikle kalpte doğuştan olan fazla elektrik ileti yollarına bağlıdır. Hastanın yaşı, ritim bozukluğunun tipi ve derecesine göre ilaç tedavisi verilir ya da ablasyon adı verilen işlem yapılır. Ritim bozukluklarının bir kısmının ise, özellikle süt çocukluğu döneminde ortaya çıkanlar, zamanla düzelme eğilimi vardır. İlaçlar sadece ritim bozukluğunu baskılar, kesin çözüm değildir.

Ritim bozukluğunun tedavisi

Ritim bozukluğunun tedavisindeki en temel yaklaşım bu durumu oluşturan anormal kalp dokusunun tahrip edilerek ortadan kaldırılmasıdır. Ritim bozukluğu olan hastada diğer kalp sorunlarının (kapak hastalığı veya koroner arter hastalığı) tedavisi için cerrahi gerekiyorsa, ritim bozukluğunun tedavisi, ek bir cerrahi risk oluşturmadan kolaylıkla uygulanabilir. Bilimsel kılavuzlarda, izole aort kapak hastalıkları, izole kalp by-pass ameliyatları veya her iki ameliyatın aynı anda yapıldığı ameliyatlarda eşlik eden ritim bozukluğu da varsa, bunun da tedavi edilmesi gerektiği, önemle tavsiye edilmektedir. Günümüzde ritim bozukluğunun cerrahi tedavisinde radyofrekans, mikrodalga, lazer, ultrason veya kriyoablasyon (cryoablasyon – dondurma) yoluyla iletim blokaj hatları oluşturmak üzere tasarlanmış̧ yeni teknolojilerin kullanıldığı yöntemler yaygın olarak kullanılmaktadır Bu tekniklerle, lezyonlar ve sonrasında yara dokusu oluşturularak anormal elektriksel uyarıların kalp içinden iletimi engellenir ve doğru yoldan geçen normal uyarı iletimi desteklenmiş olunur. Bunların içinde ameliyat esnasında yapılabilen radyofrekans ve kriyoablasyon en popüler olanlarıdır.

Kriyoablasyon (Dondurma) Yöntemi:

Cryoablation veya kriyoablasyon, tüm dünyada son yıllarda uygulanmaya başlanan, eski yöntemlere oranla komplikasyonları daha az olan bir yöntemdir. Bu yöntemle kalpteki problemli bölgenin eksi 150 ila 170 derece arasında dondurulması söz konusudur. Bu sayede çarpıntı şikayetleri önlenir. Perforasyon (yırtılma) ve tromboemboli (pıhtı atması) riskinin düşük olması ve tam kat lezyon elde edilmesi bu yöntemin en önemli avantajıdır.

Radyofrekans Ablasyon Yöntemi:

Bu yöntemde prensip, radyofrekans enerjisinin ısısının kullanılarak, “atriyum endokard”ının belirli bölgelerinde tam kat lezyonlar oluşturmaktır. Bu şekilde, hem ritim bozukluğunu tetikleyen odakların bulundukları yerde izolasyonu; hem de dalga şeklinde ilerleyen büyük yeniden giriş devrelerin yeni oluşturulan lezyonlara ve doğal anatomik engellere takılarak ilerlemesi engellenir. Kateter ile kasık yolundan kalbe ilerlenir. Kateterin ucu kayıt cihazına bağlanarak kalp içi EKG kayıtları alınır ve araştırma ile çarpıntı yapan odak bulunur. Daha sonra yine kateter yardımıyla radyo frekans enerjisi verilerek bu bölge tahrip edilir ve böylece sorumlu odak ortadan kaldırılır. Ablasyon yöntemi ile ritim bozuklarının çoğunda yüzde 90’ın üzerinde başarı sağlanabilir. Bu yöntem ile kalp çarpıntısı ortadan kaldırılır ve hastalar ömür boyu ilaç kullanmaktan kurtulur. İlaç tedavisi ile başarılı olunamayan vakalarda “radyofrekans ablasyonu” tercih edilir.

Ritim bozukluğunun erken dönemde kontrol altına alınması ve tedavi edilmesi, hastalığın ölümcül boyutlara ulaşmasını önleyecektir. Bu nedenle her çocuk okula başlamadan önce mutlaka bir kalp taramasından geçirilmelidir. Özellikle anaokulu ve ilköğretim döneminde yaptırılacak muayene, EKG ve EKO ile ileride ritim bozukluğu nedeniyle yaşanan ani ölümlerin önüne geçilebilir. 20’li yaşlarda bile ortaya çıkabilen kalp yetersizliği engellenebilir.

Ritim bozukluklarının bir kısmı da kalp pilleri ile tedavi edilebilir. Kalp pili takılan hastanın sürekli kontrol altında tutulması gerekir.